WİLKOMMEN İN DEUTSCHLAND
Yasemin Şamdereli’nin yönetmenliğini yaptığı
film, 61. Berlin Uluslararası Film Festivalinde ise bölüm yarışmasında en iyi
senaryo ve en iyi film kategorilerinde 2011 yılında Deutscher Filmpreis (Alman
Film Ödülleri) kazanmıştır.
Anahtar
Kelimeler:
Entegrasyon, Göç, Almanya, İşgücü ve Aile.
Almanya’da işgücü açığı o kadar fazla ki
filmde ‘işçi olarak gelmek isteyenler adete bir hayvan pazarını andırıyordu’
diyerek ifade ediliyor. Genç ve çalışkansanız çok sıkı sağlık kontrollerinden
sonra işçi olarak Almanya’ya davet ediliyorsunuz. Filmin başrol karakteri
Hüseyin’den gördüğüm kadarı ile gelen işçiler ağır işlerde çalışmıştır. Fakat
ailesine gönderdiği paralar ile ailesi rahat bir yaşam sürmektedir.
Almanya gelen işçilere adeta çok
sevinmiştir. Bu işgücü çağrısı tarihi bir gün olarak nitelendirilir çünkü bu
sayı en yüksek göçmen sayısıdır. Hatta bir milyonuncu işçi gazete manşetlerine
çıkmıştır. (Armando Sa Rodriguez)
Hüseyin ve ailesinin uyum süreci aslında
Türkiye’de başlamıştır. Çünkü ailenin yaşadığı yerde Almanlara karşı bir ön
yargı vardır. (Domuz eti yiyorlar, sadece patates olması, pis olmaları vs.)
Komşularından aldıkları bu dönütler ile Almanya’ya karşı daha gitmeden uyum
süreci daha da zora girmiştir.
Aile fertleri bu uyum sürecinde çok zorluk
çekmişlerdir. Çünkü geldikleri yer ile Almanya arasında oldukça büyük
farklılıklar vardır. Hüseyin’in eşinin dil bilmediği için alışveriş yaparken
çektiği zorluk, (beden dili ile ifade etmeye çalışmıştır) daha Almanya’ya ayak
basar basmaz taksi şoförünün yaya geçidinde durması, insanların sokaklarda
hayvanlarını gezdirmeleri, alafranga tuvalet kullanmaları vs. bu ailenin ilk
başlarda çektikleri temel zorluklardır. Yılmaz ailesi Türkiye’nin kırsal
yerlerinde yaşadığı için Almanya’ya alışmaları daha da zorlaşmaktadır.
Hüseyin dışında Alman kültürüne ayak uyduran
ve uyum sürecini başarılı bir şekilde ilk atlatan kişi kızıdır. Kızı ise
ileride çöpçü olmayı istemektedir çünkü eskiden yaşadığı yerde çöpçü yoktur.
Her çöpçü geldiğinde camın başına gelir onları hayranlıkla izler ve işlerini
bitirdiklerinde onlara el sallar. Diğer kardeşleri ise bir vitrinde Çam ağacını
görür ve noel kutlamak isterler. Filmde aile noel kutlaması yapar. Bu da
ailenin yaşadığı kültür şokuna başka örneklerdir.
Çocukların okula giderken öğretmenleri
tarafından uyum sağlamaları için derste bir harita üzerinde öğretmenin
Hüseyin’in çocuğu Cenk’e ‘Cenk Senin bayrağını nereye dikelim?’ sorusuna Cenk
‘Anadolu’ya’ dese bile harita Avrupa haritası olduğu için Türkiye’den sadece
İstanbul bu haritanın içindedir. Film’de
Yılmaz ailesinin en küçüğü olan Cenk, okulda arkadaşları ile takımlı oyun
oynarken bile takımlar Türk- Alman olarak olacak şekilde ayrılmaktadır. Cenk bu
safhada ailesine ‘Ben neyim? Türk mü, Alman mı?’ diye sormaktadır. Çünkü
kendisinin Alman mı yoksa Türk mü olduğunu bilmemektedir. Bu da kimlik
bunalımının somut bir göstergesi olarak gösterilebilir. Cenk’in yaşadığı bu
kimlik belirsizliği, Canan ablasının dedesinin Almanya’ya gelişinden itibaren
olan zorlu hikayeyi anlatmasıyla zamanlar arası geçiş ile anlatılarak
giderilmeye çalışılmıştır. (Film de Hüseyin’in yaşadığı bu zaman ile ilk
başlarda Almanya’ya gelişinden başlayan süreçler filmde flashbackler olarak
gösterilmiştir)
Filmde bu ailenin yaşadığı kültür şoku bir
yana, aile özel yemeklerde kalabalık şekilde bir masa etrafında geleneğini hala
sürdürmektedir. Alman kültürüne ayak uydursalar bile kendi geleneklerinden
vazgeçmemişlerdir. Hüseyin’in memleketlerine olan özlem devam etmekte ve
tatilini Türkiye’de yapmak istemektedir. Bunun için Türkiye’deki eski geldikleri
yerden bir ev almıştır. (Hüseyin Türkiye’ye tatile gittikleri zaman eski
geldikleri yere giderken bir yolculuk sırasında ölmüştür.)
Aile Türkiye’ye tatile döndüklerinde ise
burayı uzun zamandır görmedikleri için ve Almanya’ya çok alıştıkları için
döndüklerinde de çok zorluk çekmişlerdir. Hüseyin’in Almanya’da doğan en küçük
oğlu dinlenmek için mola verdikleri bir yerde yemekler kötüdür diyerekten yemek
bile yememiştir.
Filmde ahlak farklılıkları da göze
çarpmaktadır. Filmin ilk başlarında Hüseyin’in karısı Hüseyin eline dokunduğu
için onla evlenme zorunluluğu hissetmiştir. Çünkü aile geleneğinde ve yaşadığı
çevre de öyle görmüştür. İlerleyen zamanlarda Hüseyin’in torunu ise İngiliz
sevgilisi ile birliktelik yaşamış, İngiliz sevgilisi ve Almanya’da doğup
büyüyen torunu bu durumu normal karşılamıştır.
Film bize göç nedenlerini, göç sonrası uyum
sürecini ve geri dönmek isteme/istememe gibi hikâyeyi farklı perspektiflerden
anlatırken aynı zamanda Almanya’nın iş gücü için diğer ülkelere çağrıda
bulunurken iş gücünün “insanlardan” oluştuğunu çok geç
anladıklarını da göstermektedir. Nitekim filmin sonunda eski kayıttan
gösterilen bir söyleşide, “Biz iş gücü çağırdık, gelen ise
insanlardı’’ sözü bunu doğrular niteliktedir.
Günümüz
Türk Alman ilişkilerini ve göçü anlamlandırabilip aktarabilmek adına Türk
göçmenlerin yaşadıklarının tarihsel arka planı ve kuramlar ne kadar önem arz
etse de bahsedildiği gibi giden sadece iş gücü değildi hepsi birer insandı.
Ayrı ayrı kültürlere, dillere ve yaşam tarzlarına sahip olan insanlardı
gidenler. (TÜİÇ- Göç Çalışmaları)
Bilge
bir adam, kimiz ya da neyiz sorusuna şöyle bir yanıt vermiş: “Biz, bizden önce olan her şeyin, gözümüzün önünde
yaşanan ve bize reva görülen şeylerin toplamıyız. Biz, varlıkları kendi
varlığımızı etkileyen ve bizim de onların varlığını etkilediğimiz insanlar ve
şeyleriz. Biz, bizden sonra olan ve biz gelmemiş olsaydık, var
olamayacak olan her şeyiz.’’
–Almanya’ya Hoş Geldiniz (Wilkommen in
Deutschland)
Şimdilerde ise Almanya’ya çok göç eden olduğu için Almanya 2005’ten sonra gelen göçmenler için entegrasyon kursları başlatmıştır. Entegrasyon kurslarının içeriğine gelirsek, modüller dil eğitimi ve ardından ülkenin tarihi, yasal ve politik sistemi hakkında dersler içeriyor. Dil eğitiminde konular genelde Almanya’daki günlük yaşam, iş arama, çalışma hayatı, aile hayatı veya toplumsal kurallarla ilgili. Toplamda 600 saat Almanca ve 100 saat de oryantasyon kursu var. 2005’ten sonra gelip, oturma izni alan kişilerin bu entegrasyon kurslarına katılmaları zorunludur. Göç statünüze göre kursların parasını gelirinize göre ya devlet veriyor ya da yarısını ödemeniz gerekiyor (saati 1,95 €). Kursları başarı ile bitirdikten sonra, eğer ödeme yaptıysanız, sertifikalarınızı ve BAMF sitesindeki formu doldurup gönderiyor ve paranızın yarısını geri alabiliyorsunuz.
KAYNAKÇA
Ekinci, H. (2020). Yasemin Şamdereli: “Öznesi
İnsan Olan Bir Hikayenin Anlatıcılarıyız”.
Çankaya, G. (2020). TÜİÇ Akademi Göç Çalışmaları.
Yorumlar
Yorum Gönder