Ana içeriğe atla

AVRUPA BİRLİĞİ GÖÇ POLİTİKASI

 

 Göç, bir insanın yaşamının gelecekteki bir bölümünü geçirmek üzere tamamen veya geçici bir süreliğine bir yerleşim yerinden bir başka yerleşim yerine yerleşmek amacıyla yer değiştirmesidir.

 Göç olgusu, 21.Yüzyılda yapılan engellere rağmen artarak devam etmektedir. Günümüzde göçmen sayısı Dünya nüfusunun %3’ü kadardır. (175 milyon) Bu göçmen sayısına, yasal olmayan yollardan göç eden insanların sayısı eklenmemiştir. Dünya’da en çok göçmen barındıran ülke ABD’dir. (35 milyon)

   Dünya nüfusunun 1 milyar civarında olduğu 1800’lü yıllardan başlayarak 19. yüzyıl sonlarına kadar milyonlarca Avrupalı ekonomik fırsat, dini ve politik özgürlük arayışı ile Kuzey ve Güney Amerika kıtasına göç etmişlerdir. 20. Yüzyılın başlarına kadar devam eden bu göç hareketinde yaklaşık 60 milyon Avrupalının Yeni Dünya ya göç ettiği görülmüştür

  1973 yılında başlayan ekonomik kriz sonrasında da Batı Avrupa ülkelerinin, işgücü ilişkili göç hareketlerini dramatik olarak sona erdirmelerine, talep edilebilecek göçmen sayısında kısıtlamaların arttırılmasına, senelik kotalar koymalarına ve bulunan göçmenlerin geri dönmelerini teşvik edici hükümet politikaları uygulamalarına başladıkları görülmüştür. Geri dönüşü teşvik edici politikaların sonucunda ise 1973 yılını izleyen iki yıl içinde BM tarafından yapılan tahminlere göre, göçmen işçilerin yaklaşık %10 unun ülkelerine geri döndükleri belirtilmiştir.

   Ülkelerin düşük nitelikli işgücüne olan gereksinimlerinin kalmaması ve bu vasıf seviyesindeki olanlara yönelik engellerin arttırılmış olması, göç hareketleri içinde yasal yollardan göç imkanı bulamayanların yasal olmayan göç yoğunluğunun artmasına neden olduğu ve bu durum karşısında, bu göç ile mücadele edebilmek için bu göçe maruz kalan ülkeler bu göç yöntemi ile mücadele yolları arayışına girmişlerdir. Yasal ve yasal olmayan yollardan kaynaklanan göçü kontrol etmeye yönelik ilk düzenleme, 1972 yılının ocak ayında Fransa tarafından gerçekleştirilmiştir. İşverenlerin 1973 yılında bu yöndeki işlemi durdurmaya yönelik çabalarına karşın, 1974 yılındaki düzenleme ile göç kontrol yasaları daha da katılaştırılmıştır. İsveç ise, verdiği göç izinlerinde kısıtlamaya 1972 yılında gitmeye başlamıştır.  İngiltere ise, İngiliz Uluslar Topluluğu (Commonwealth) ülkelerinden kaynaklanan göçü 1962 yılından itibaren azaltmaya başlamış ve 1971 yılında çıkarılan yasa ile sınırlama yoluna gitmiştir. Dokuz Avrupa ülkesinde yılları arasında bulunan yabancı işçilerin sayısı 2.5 milyondan 5.4 milyona çıkarken, 1973 te 6.3 milyona çıkmış ve 1987 ye gelinceye kadar ise 5.8 milyona gerilemiştir.

   Göç alan ülkelerin kendi politikalarının yetersiz kalmasının yanı sıra ülkelerin göçmenleri kendi ülkelerine sokmama ya da başka ülkelere gönderme yönünde sergiledikleri tutum, birliği ortak bir göç politikası oluşturmaya yöneltmiştir.

   1957 tarihli Roma Antlaşması ile altı üye arasında bir ortak Pazar kurulması hedeflenmiştir. Anlaşmanın 48. Maddesine göre, üye ülke işçileri bir başka üye ülkede iş imkanı varsa o ülkede serbest dolaşım hakkına sahip olmuşlardır. Zamanla bu özgürlük kademeli genişletilerek 1993 Maastricht anlaşması ile dolaşım özgürlüğü genel bir hak haline gelmiştir. 

  Schengen Anlaşması ile üye ülkeler arasında sınır kontrollerinin kaldırılması, harmonizasyonun tamamlanması ve dış sınır kontrollerinin güçlendirilmesi aşaması gerçekleştirilmiştir. Aynı zamanda kompüterize olan bilgi akışı sistemi (Schengen Information System-Schengen Bilgi Sistemi) üye olmayan ülkelerden bilgi değişimi sağlama, güvenlik hizmeti ve her üye ülkenin tanımladığı istenmeyenlerin ortak listesinin hazırlanması da bu kapsamdadır. Bu antlaşma ile 127 ülkeyi içeren ortak bir vize listesi hazırlanmıştır.

   Amsterdam Antlaşması ile entegrasyonun geliştirilmesi bakımından daha güçlü işlerlik kazanmıştır. İngiltere ve İrlanda dışındaki tüm üye devletler bu sürecin içinde bulunmaktadırlar (Dearden, 1997: 25; Martin & Widgren, 2002: 20; Commission, 2004: 13). İngiltere’nin bu anlaşma süreci dışında kalmasına neden olan yaklaşım ise bir ada ülkesi olması sebebiyle, ortak sınır politikalarının ada ülkesine uygulanmasının mümkün olamayacağındandır.

   1990 yılında imzalanan Dublin Antlaşması ile de sığınmacılara ilişkin ortak politika izlenmesine ilişkin koşullar belirlenmeye çalışılmıştır. Bu koşullar, bir üye ülkeye yapılan başvurunun kabul edilmemesi durumunda diğer üye ülkelere yapılacak başvuru durumunda da sığınma hakkının verilmeyeceğini içermektedir.

   Tampere de yapılan toplantıda AB’nin sığınma ve göçe ilişkin ortak bir hareket planı geliştirilmesi yönünde karara varmışlardır. Bu politikalar (Lönnback, 2002: 29): 1. İnsani amaçlar ile ekonomik kaygılar arasında denge kurabilecek ayrıntılı bir perspektife sahip olabilmek, 2. Üçüncü ülke vatandaşlarına bulundukları ülkenin vatandaşları ile eşitlik sağlayabilecek adil bir sistemin gerçekleştirilmesi, 3. Kaynak ülkelere yardımcı olabilecek ortaklıklar kurmak, 4. Cenevre ve diğer uluslararası Antlaşmalara bağlı kalarak, ortak bir iltica politikasının oluşturulmasıdır.

    2002 Yılının Haziran ayında Seville de düzenlenen zirvede de düzensiz göç hareketlerine karşı mücadele edebilmek için üye ülkeler arasında ortak politikalar izlenmesi yönünde karar alınmıştır. Bunun için sınır kontrollerinin daha da iyileştirilmesinin yanında, yasa dışı göçü engellemede yeterli önlemleri almayan üçüncü ülkelere yönelik yaptırımlar gerçekleştirilmesidir



Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                              WİLKOMMEN İN DEUTSCHLAND      Göç; Ekonomik, toplumsal, siyasi vs. sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret, muhaceret. (Türk Dil Kurumu) Entegrasyon ise; İnsanların bir toplumla bütünleşmesini, o topluma uyumunu anlatmak için sık sık kullanılan bu sözcüğün anlamı kısaca bütünleşme ve uyumdur.     Wilkommen in Deutschland (Almanya’ya Hoşgeldiniz) filmini göç ve entegrasyon çerçevesinde incelemeye çalıştım. Film, 1950’li yıllarda Almanya’ya işgücü için göç eden YILMAZ ailesinin etrafında şekilleniyor. Ailenin Almanya’daki uyum süreci, yaşadığı zorluklar ve kültür değişimini ele alacağım.   Yasemin Şamdereli’nin yönetmenliğini yaptığı film, 61. Berlin Uluslararası Film Festivalinde ise bölüm...

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

    25 Mart 1957 yılında 6 devlet (Fransa, Batı Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg) Roma Antlaşması’nı imzalayarak, bağımsız bir uluslararası örgüt olan Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu kurdular.      Türkiye bu topluluğa kurulmasından 19 ay kadar kısa bir süre içerisinde dönemin başbakanı Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı’mız Fatin Rüştü Zorlu’nun girişimleri ile başvuruda bulunmuştur. Fakat müzakereler 27 Mayıs 1960’ta gerçekleşen askeri darbe ile kesintiye uğramıştır. Türkiye’nin başvurusu 3 yıl sonra kabul edilmiş ve Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasındaki hukuki temeli oluşturan ve üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar geçerli olacak olan Ankara Anlaşması 12 Eylül 1963 yılında imzalanmış, anlaşma 1 Aralık 1964 yılında yürürlüğe girmiştir. Anlaşmaya imza atan dönemin Başbakanı İsmet İnönü, Avrupa Birliği’ni şu sözle anlatmıştır: ‘Beşeriyet tarihi boyunca insan zekasının vücuda getirdiği en cesur eser’    13 Kasım 1970 tarihin...